Sunday, June 9, 2024

Yapay Zekâ ve Sanatın İlginç Olmasa da Seçkin Geleceği

Süreyyya Evren 

Pixel bülten, Kasım 2023



Yapay zekâ ve sanatın geleceğini araştırmak denince hangi bilimkurgu ekolünü takip edeceğimizi sormak gerek. H.G. Wells’ten bugüne Terminatör’lerle Matrix’lerle gelen (ve yapay zekâ’nın total, bütünleşik bir özne olup total, bütünleşik bir başka özne olarak İnsan’ı karşısına aldığı, teknolojinin insan tarafından dünyada üretilmiş olmakla birlikte artık yabancı/uzaylı güce dönüşmesi fikrine dayanan, ‘insanlar makinelere karşı’da özetlenen, “bizi yiyecekler mi biz mi onları yiyeceğiz” düğümünü çeşitlendiren) Marslıların İstilası janrına göre mi öngörüde bulunacağız  yoksa Fritz Lang’ın Metropolis’inden bugüne Elysium’larla Açlık Oyunları’yla gelen elitlerin teknolojiyle tahakkümü, zengin azınlığın âdeta başka bir binyılda yaşadığı (ve yapay zekânın sözkonusu azınlığın sosyal adaletsizlikleri ve eşitsizlikleri kristalleştirmesini garantileyeceği) gelecek tahayyüllerini merkeze alan janra göre mi öngörüde bulunacağız? 

İlki, belki daha dehşetengiz olduğu için belki de bugünkü toplumsal eşitsizlikleri kurcalamaktan ne azınlıklar ne de çoğunluklar hazzettiği için, daha çok dillerde. Konu çeviri olduğunda bile böyleyse sanatsal yaratıcılık olduğunda iyice böyle. Buna göre yapay zekâ meselesi bir ölüm kalım savaşına dönüşebilir, ama –eğer insan ruhuna inanıyorsanız– insanlar olarak kaybetmeme ihtimalimiz daha güçlüdür çünkü insan ruhu her zaman öngörülemeyecek biçimlerde teknolojik gelişmişliği altedebilecek bir bilinemeyen ‘nefes’e sahiptir. Öyle ya da böyle, ‘can’ nedir tam bilmiyor ve ‘can’ı seri üretemiyoruz. Bu da bizim için ‘can’ın (ve bağlantılı olarak ‘ruh’un) gizemini ve gücünü koruması anlamına geliyor. Öte yandan, daha nihilist ve sıkıcıysanız (yani insan ruhu ile imge kurmayı güzel ancak işlem yapmayı fazla varsayımsal buluyorsanız) Yuval Harari ve diğerleri gibi “bitti bu iş, canımıza okuyacak yapay zeka, kontrolden çıktı artık, geçmiş olsun,” da diyebilirsiniz. 

İkincisi janra göre geleceğin ilginç olmak gibi bir yükümlülüğü yok. Daha banal görünen ve daha zor izlenen bilimkurgulara benzeyebilir. Ve böyle olduğunda, yapay zekânın İnsan’a karşı bir şey değil, insan-azınlık lehine ve insan-çoğunluk’a karşı, hem de hayli etkili bir şey olacağı, olmakta olduğu düşünülebilir. 

Sanat aslında her iki janrın da kritik noktasında duruyor. ‘Teknoloji İnsan’a Karşı’ dövüşünde, gizli silahımız olduğu varsayılan ‘insanî olan’, ‘ruh’, ‘can’, kısacası sayılamayan şey ve şeyler bütünü, kendini en iyi sanatta cisimleştiriyor çünkü. Dolayısıyla sanatın varlığı, bir alet olarak kendi başımıza açtığımız savaşta geleceğimizin garantisi olarak görülüyor. Buna göre, akılsız başın cezasını ayaklar çeker ve kendi başımıza yapay zekâ işi açmamızın cezasını çekecek olan ayaklar sanat değildir – sanat bu cezanın panzehiri olan kontra-aklı temsil eder. Bu ayrıca, sanat dışındaki hemen bütün disiplinlerin, envai çeşit iş kolunun, “günümüzde yaratıcı olmak gerek, sanatçı gibi düşünmek gerek, sanatsal düşünce fark yaratandır vs.” derken, “çocuklara esas sanatçı gibi düşünmeyi öğretmeliyiz ki bu sıkışan kapitalizmde ayrışsınlar vb.” sularda konuşurken kastettikleri şeydir. 
 
Diğer janrdaysa, sanat kritik bir noktadadır çünkü bu fantezide elit-insan azınlık kendi Nuh’un Gemisi’ne (Elysium filminde de, 2013, yön. Neill Blomkamp, böyle bir gökyüzüne asılı, geleceğe kalacak insanları ve kültürü taşıyan gemi vardı) illa ki elit-insan bir sanatçı azınlığı alacaktır. Bu ilginç olmaktan uzak (ve galiba benim de sıkıcı ve nihilist anlarımda kendimi yakın hissettiğim) gelecek tahayyülünde, sanat dünyasının esas gövdesini oluşturan büyük kalabalık hiçleşecek ve gereksizleşecek, onun yerine star sanatçı grubundan ibaret bir ihtiyaç, hayranlık verici biçimlerde, deha ürünü işlerle karşılanacaktır. Neden olmasın…?!

Ayrıca, en son Hollywood yazar ve oyuncu grevlerinde yapay zekâ tartışmalarının oynadığı rol de tam bununla ilgili değil miydi? Yapay zekâ kullanımı, film stüdyolarının profesyonel oyuncu kalabalıklarına duyduğu gereksinimi ânında azalttı. Az sayıda star’a olan ilgi ayrı, ama çoklar için Elysium gemisinde yer yok. Grev (ve gelecek grevler), buna karşı ‘insan kotası’ koymayı mı doğuracak ve doğurursa bu ne kadar sürdürülebilir? Sanat dünyasının bir parçası olmak isteyen veya daha önce olmuş ama artık işlevi azalan veya yiten insanlara işlev bulabilmek için bütün sanat disiplinlerinde giderek ‘insan kotası’ uygulamasını mı savunmak durumunda kalacağız? 

En son yapay zekâya yazdırılan kitaplarda bunu belirtme zorunluluğu tartışılıyordu. 

Bu kotanın konmasının talep edilebilmesi, ve başka önlemlerin masada olması için, İnsan’ın kendi başına değerli sayılması gerekir; çünkü bir insanın salt İnsan olduğu için hayatta ve işlevde tutulmasını sistemin önemsemek zorunda bırakılmasının başka dayanağı olamaz. 

Dolayısıyla İnsan fikri, eskisi gibi yıkılması gereken bir dikotomi, yapay bir doğa-insan, baş-ayak ikiliği değil, aydınlanmacı bir kurgunun gaddarlığını saklama örtüsü değil, elit-insan azınlığın gemisinin yürümesini zorlaştıran/yavaşlatan bir fikir olabilir artık. İnsan’ın değersizleştirilmesi İnsan’ın gereksizleştiği bütün sektörlerin elitleri için elzem. 

Sanat bu noktada da ilginç biçimlerde ‘çok faydalı’ olabilir mi? 

Sözgelimi büyük ve evrensel bir eşitlikçilik, yataylık tasavvuru olarak, ve de tabii zaten aydınlanmacılıktan fersah fersah uzakta olduğumuzdan ve oradaki tahakkümlere karşı olduğumuzdan, bir kategori olarak İnsan’ı, canlıları bırakın cansızlardan dahi üstün tutmayan bir anlayışı savunup yaygınlaştırmak, ve ekolojik felakete vurgu yaparken hep alttan alta İnsan kalabalığının giderek artmasının sorunların altında yatan dert olduğunu ima etmek, sürekli herkesin aynı fikirde göründüğü bir ortamda tam olarak neyle sonuçlanabilir? İnsan’ı itibarsızlaştırmak, insan kalabalığının insan-azınlık için bir yük haline dönüştüğü –artık sömürülmelerine dahi gerek olmayan– sahnede evrene özgürleştirici ve ağsal bir bakışla bakmamıza mı katkı yapıyor gerçekten?

Fazla komplocu bir yorum oldu zannedersem. Ayrıca kimin midesi bu saatten sonra İnsan’ı savunmayı kaldırabilir ki? Hümanist olacak hâlimiz yok herhalde... 

Bu, benim için de tamam. Ancak olaylar taşların ve civcivlerin işine yarayacak şekilde mi gelişiyor yapay zekâsıyla alıp yürümek isteyen insan-azınlığın mı diye de aklıma takılabilir, takılıyor. 

Acaba sanat yeni bir insan tanımlayarak mı işin içinden çıkacak? 

Kimbilir, belki de komplocu olmayı bırakmalı ve yapay zekânın hünere dayanan sanatın itibarını -en azından performans anlamında– geri getirip getirmeyeceğini konuşmalıydık… 









No comments:

Post a Comment